Karanlığın Elli Tonu Arka Kapağı:
Romantik, özgürleştirici ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı...
Bu roman dengenizi sarsacak, sizi ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak.
Ruhu yaralı genç girişimci Christian Grey'in karanlık sırlarının yıldırdığı Anastasia Steele, ilişkilerine son noktayı koyup bir yayınevinde çalışmaya başlar.
Ama Grey'e duyduğu karşı konulmaz çekim hâlâ etkisini sürdürmektedir. Grey yeni bir teklifle gelince ona karşı koyamaz. Nihayet her şey daha iyiye gidiyor gibi göründüğü sırada birden geçmişin hayaletleri ortaya çıkar. Anastasia, sorunlu, hırslı ve talepkâr Elli Ton'un sinir bozucu geçmişi hakkında, tahminlerinin çok ötesinde şeyler öğrenir ve ilişkileri bir kez daha tehdit altına girer.
Grey içindeki şeytanlarla savaşırken, Ana da hayatının en önemli seçimini yapmak zorunda kalır.
Ve bu kararı tek başına vermelidir...
Bende bir popüler
kültür yandaşı olarak, elli ton serisine başladım.
Olayın en başına dönecek olursak eğer, çevremde ‘’Christian Grey..’’ diye ağızlarının suyu bir bardak dolduracak kadar fazla akan kızlarcağızlara sordum, kim bu gri? Dediler ki, yoksa sen bilmiyor musun? Evet bilmiyorum. Ama o an bunun hezimeti beni kırdı geçti. Aldım elime akıllı telefonumu Google amcanın şefkatli kollarına sarıldım. Ve o zaman anladım ki, bu genç kızlarımınız aklını başından alıp, kapalı bir kutuya saklayan Christian, aslında ‘’sadist’’ ‘’Bad boy’’imiş. Eh birde ‘’Erotik roman’’ yazınca, anladım ben neyin ne olduğunu.
Zaman kaybetmeden bende gidip aldım kitabı. Ne yalan söyleyeyim, Grinin Elli Tonu’nu bir çırpıda bitirdim. Üzerine lıkır lıkır su içtim. Betimlemelerin ağır olmadığı ve daha çok olay örgüsüne dayanan bu kitap tam bir popüler kültür örneği. Bana Alacakaranlık serisini anımsatmadı değil, ama şöyle anımsattı; yazı dili ve olay örgüsünün ilerleyişi şeklinde çok yakın buldum. Zaten bir rivayete göre, Elli Ton’un yazarı sevgili E.L James, bu kitabı en başta Alacakaranlık-hayran kurgu şeklinde düşünmüş.
Velhasıl kelam, ben Grinin Elli Tonu’nu okuduktan sonra –seri kitap okumayı sevmeyen ben- ikinci kitabı okumazsam atın beni zulümlere diye ağıtlar yaktım. Hemen gidip kitapçı zeminini öpüp, Karanlığın Elli Tonu’nun yanı sıra, Özgürlüğe’de ton boyayıverdim.
Evet sonunda değerlendirme kısmına geldik.
Seri kitap okumayı neden sevmediğimi tekrar 50 ton serisinde pekiştirmiş oldum. Ayrıca bu kadar fazla erotizm bir yerden sonra ‘’yine mi bamya?’’ algısı uyandırıp ister istemez insanın hava-su-civa misali normal bir münasebetmiş gibi algılamasına neden oluyor. İnsanın ilk okuduğunda garipsediği cümleler ve uyanan hislerin yerin, ‘’seks yaptılar hı hı tamam’’ alıyor.
Dilinin akıcılığına bir şey söylersem, bir yıldırım düşer yakar beni. Dil akıcı, ama seks sıkıcı.
Gri’ etkisini bırakmadı bu Karanlık bende.
Ama ve lakin, sonlara doğru Bayan Robinson’un yaptığı çirkeflik bir tarafa, o Jack Hyde’in tam bir sinsi düşünceler uzmanı olması, ‘’neyse ya, üçüncü kitabını da okurum bence.’’ Diye içime bir şeyler serpmedi değil.
Anastasia’dan öğrenmiş bulunduğum, parmağı bükme ve hayalara tekme hamlelerini kulağıma küpe edindim bile.
Bayan Robinson demişken, Christian formunu yitirmiş bu kitapta. Gri’de ki dediğim dedik bay ‘’hakim’’ gitmiş, yerine ‘’Anastasia beni bırakma nolursun!’’ diye kıza kul köle olacak kılıbıktan hallice bir Christian gelivermiş. Ayrıca o evlilik meselesi de beni adeta şok üzerine şoka soktu. Meğersem adam en başından beri yavru kedicikmiş.
Eh Anastasia’da duruma alışmış tabi, eski utangaçlığı, geri çekilmeleri bir köşeye bırakmış, her ne kadar kitapta bazı yerler bununla ilgili çelişkili cümleler kursa da kendinden emin bir genç bayan olmuş dünkü kız.
Mesela, önceden ‘’ay ben para kabul edemem.’’ Diye mırın kırın çeviren Ana, ‘’Audi A3’ü de seviyordum ama Saab daha güzel.’’ Diye ahkam kesmeye başlamış. Tamam abartmayalım, ama bence herkeste bir değişim söz konusu.
.Ayrıca oyun odası hakkında da ne kadar ileri bir hayal gücü olabilir diye düşünmedim değil.
Eski keskin Grey’i görmediğim için hüzünlendim.
Kısa sürede okuduğum kitapların başında geliyor elli ton serisi.
Yergi yapmış gibi görünsem de, yazarın hakkını hiçbir halde yiyemem. Popüler bir yazar olmak bir yana, ilk kitabında böylesine bir başarıyı elde etmenin kolay olmadığı görüşündeyim.
Sevgili E.L James’in kaleminesağlık diyorum. Okuduğunuz için teşekkür ediyor, öpücüklerimi sunuyorum.
Olayın en başına dönecek olursak eğer, çevremde ‘’Christian Grey..’’ diye ağızlarının suyu bir bardak dolduracak kadar fazla akan kızlarcağızlara sordum, kim bu gri? Dediler ki, yoksa sen bilmiyor musun? Evet bilmiyorum. Ama o an bunun hezimeti beni kırdı geçti. Aldım elime akıllı telefonumu Google amcanın şefkatli kollarına sarıldım. Ve o zaman anladım ki, bu genç kızlarımınız aklını başından alıp, kapalı bir kutuya saklayan Christian, aslında ‘’sadist’’ ‘’Bad boy’’imiş. Eh birde ‘’Erotik roman’’ yazınca, anladım ben neyin ne olduğunu.
Zaman kaybetmeden bende gidip aldım kitabı. Ne yalan söyleyeyim, Grinin Elli Tonu’nu bir çırpıda bitirdim. Üzerine lıkır lıkır su içtim. Betimlemelerin ağır olmadığı ve daha çok olay örgüsüne dayanan bu kitap tam bir popüler kültür örneği. Bana Alacakaranlık serisini anımsatmadı değil, ama şöyle anımsattı; yazı dili ve olay örgüsünün ilerleyişi şeklinde çok yakın buldum. Zaten bir rivayete göre, Elli Ton’un yazarı sevgili E.L James, bu kitabı en başta Alacakaranlık-hayran kurgu şeklinde düşünmüş.
Velhasıl kelam, ben Grinin Elli Tonu’nu okuduktan sonra –seri kitap okumayı sevmeyen ben- ikinci kitabı okumazsam atın beni zulümlere diye ağıtlar yaktım. Hemen gidip kitapçı zeminini öpüp, Karanlığın Elli Tonu’nun yanı sıra, Özgürlüğe’de ton boyayıverdim.
Evet sonunda değerlendirme kısmına geldik.
Seri kitap okumayı neden sevmediğimi tekrar 50 ton serisinde pekiştirmiş oldum. Ayrıca bu kadar fazla erotizm bir yerden sonra ‘’yine mi bamya?’’ algısı uyandırıp ister istemez insanın hava-su-civa misali normal bir münasebetmiş gibi algılamasına neden oluyor. İnsanın ilk okuduğunda garipsediği cümleler ve uyanan hislerin yerin, ‘’seks yaptılar hı hı tamam’’ alıyor.
Dilinin akıcılığına bir şey söylersem, bir yıldırım düşer yakar beni. Dil akıcı, ama seks sıkıcı.
Gri’ etkisini bırakmadı bu Karanlık bende.
Ama ve lakin, sonlara doğru Bayan Robinson’un yaptığı çirkeflik bir tarafa, o Jack Hyde’in tam bir sinsi düşünceler uzmanı olması, ‘’neyse ya, üçüncü kitabını da okurum bence.’’ Diye içime bir şeyler serpmedi değil.
Anastasia’dan öğrenmiş bulunduğum, parmağı bükme ve hayalara tekme hamlelerini kulağıma küpe edindim bile.
Bayan Robinson demişken, Christian formunu yitirmiş bu kitapta. Gri’de ki dediğim dedik bay ‘’hakim’’ gitmiş, yerine ‘’Anastasia beni bırakma nolursun!’’ diye kıza kul köle olacak kılıbıktan hallice bir Christian gelivermiş. Ayrıca o evlilik meselesi de beni adeta şok üzerine şoka soktu. Meğersem adam en başından beri yavru kedicikmiş.
Eh Anastasia’da duruma alışmış tabi, eski utangaçlığı, geri çekilmeleri bir köşeye bırakmış, her ne kadar kitapta bazı yerler bununla ilgili çelişkili cümleler kursa da kendinden emin bir genç bayan olmuş dünkü kız.
Mesela, önceden ‘’ay ben para kabul edemem.’’ Diye mırın kırın çeviren Ana, ‘’Audi A3’ü de seviyordum ama Saab daha güzel.’’ Diye ahkam kesmeye başlamış. Tamam abartmayalım, ama bence herkeste bir değişim söz konusu.
.Ayrıca oyun odası hakkında da ne kadar ileri bir hayal gücü olabilir diye düşünmedim değil.
Eski keskin Grey’i görmediğim için hüzünlendim.
Kısa sürede okuduğum kitapların başında geliyor elli ton serisi.
Yergi yapmış gibi görünsem de, yazarın hakkını hiçbir halde yiyemem. Popüler bir yazar olmak bir yana, ilk kitabında böylesine bir başarıyı elde etmenin kolay olmadığı görüşündeyim.
Sevgili E.L James’in kaleminesağlık diyorum. Okuduğunuz için teşekkür ediyor, öpücüklerimi sunuyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder